
SIGMA’nın Arles’daki Devrimi
2024 yılında Kyotographie Uluslararası Fotoğraf Festivali, Japonya’nın yaratıcı gücünü hem kavramsal hem de mekânsal düzlemde birleştiren güçlü bir ortaklıkla izleyicisiyle buluştu. Bu yıl Les Rencontres d’Arles 2025’ in bu özel edisyonunda, Teruhiro Yanagihara Studio’nun yaratıcı vizyonuyla şekillenen Fransa’da Vague mekânında, Sigma’nın desteğiyle gerçekleştirilen sergi, görsel kültürün yeni sınırlarını araştıran deneysel bir platform olarak yeniden şekillendi. Japon fotoğraf sanatının kült figürlerinden Kikuji Kawada’nın çalışmalarını merkeze alan bu buluşma bir sergiden çok daha fazlasıydı: Japon fotoğrafçılığının düşünsel mirası ile çağdaş görüntü üretim teknolojilerinin buluştuğu bir rezonans alanıydı. Sergi, yalnızca fotoğrafa bakmakla kalmayıp, görmenin doğasına ve teknolojinin estetik üzerindeki rolüne dair düşünsel bir yolculuğa çağırıyordu.
BF Camera ile Görmenin Temeline Dönüş
Sigma’nın bu projeye katkısı, salt sponsorluk düzeyinde değil, kavramsal ve üretim olarak iç içe geçmiş bir iş birliğiydi. Seçilen fotoğrafçılar, Sigma’nın üstün optik sistemleriyle çalışarak hem teknik sınırları zorladılar hem de yaratıcı sezgilerini görünür kıldılar. Bu sayede, sergide yer alan işler, teknolojinin soğuk yüzünü değil; onun insan duyusuyla, zamanla ve bellekle kurduğu şiirsel diyaloğu görünür kıldı. Vague ise bu sergiye yalnızca bir fiziksel alan değil, bir düşünme biçimi olarak eşlik etti. Kobe ve Arles’te yer alan bu melez mekân, tıpkı Kyotographie gibi, kültürler, zamanlar ve duyumsamalar arasında titreşen bir geçiş alanı sundu. Japon modernizminin sadeliği ile Avrupa’nın tarihsel katmanlarını buluşturan bu alan, Sigma’nın teknolojiyle ördüğü görsel dünyaya sakin ama derinlikli bir ev sahipliği yaptı.
Marc Henri Ngandu Sergisi
Bu üçlü iş birliği — Kyotographie, Vague ve Sigma — çağdaş fotoğrafın yalnızca bir anlatım biçimi değil, aynı zamanda bir düşünme ve hissetme biçimi olduğunu yeniden hatırlattı. Sergi boyunca imgeler, teknolojinin yarattığı keskinlik kadar, mekânın yarattığı yankıyla da konuştu. Bu yankı, Arles’da da hissedildi; tıpkı bir dalganın kıyıya taşıdığı hafıza gibi… Arles 2025’te Sigma Photo etkinliği kapsamında sunulan bir eş etkinlik de “Les Invisibles” (Görünmeyenler) adlı sergiydi. Görünmeyenler, Belçika-Kongolu sanatçı Marc Henri Ngandu’nun hem sosyopolitik hem de görsel açıdan güçlü bir anlatı kurduğu özgün bir sergiydi. SIGMA’nın teknik desteğiyle üretilen bu proje, görünürlüğün iktidarla ilişkisine, kimliklerin silinişine ve kolektif unutma biçimlerine dair derin bir görsel sorgulamaya dönüştü.
Fotoğraflar, Ses fragmanları ve Tanıklık metinleri
Ngandu’nun işleri, genellikle bellek, diaspora, ırk ve sömürge sonrası yapıların görsel temsil biçimleri etrafında şekilleniyor. “Les Invisibles” ise bu sorunsalları bir adım öteye taşıyarak, görünmezleştirilmiş bireyleri ve kimlikleri yeniden sahneye çağırıyor. Proje, Batı Avrupa kentlerinin arka sokaklarında, kenar mahallelerinde ya da kamusal alanların kıyılarında yaşayan; sistematik olarak görmezden gelinen ya da medyatik şemalar içinde temsil edilemeyen kişilere adanmış. Sigma’nın yüksek çözünürlüklü, ışık duyarlılığı güçlü optik sistemleri, Ngandu’nun bu görünmeyeni görselleştirme çabasında yalnızca bir araç değil, sanatçının istediği etkiyi yaratmasın bağlamında etkili bir medium olmuş. Sergi, minimalist ama davetkâr bir mekân düzenlemesiyle Arles’ın görülmeye değerleri arasındaydı. İzleyiciyi hem görsel olarak hem de etik olarak konumunu yeniden düşünmeye davet etmiştir. Mekânda yalnızca fotoğraflar değil, ses fragmanları ve tanıklık metinleri de kullanılarak çok katmanlı bir anlatı kurulmuştur. Bu, izleyicinin sadece bakmakla kalmadığı, aynı zamanda dinlemeye ve düşünmeye zorlandığı bir deneyim yaratır. “Les Invisibles”, Sigma’nın sadece teknoloji sağlayıcısı değil, görsel anlatıların etik derinliğine yatırım yapan bir ortak olduğunu bir kez daha gösterdi. Ngandu’nun bakışı, Sigma’nın optik duyarlılığı ve Arles’in kültürel zemininde yankı bulduğunda, ortaya yalnızca estetik olarak etkileyici değil, politik olarak da sorgulayıcı bir sergi çıktı. Ayrıca bu sergi mekanının bir parçası olarak sergilenen ve Sigma’nın yeni gözdesi olan “BF Camera” adeta Arles’ın parlayan yıldızlarından biriydi. Gerek tasarımı gerekse işlevselliği açısından fotoğrafseverlerin ve duayenlerin aynı anda ilgisini uyandıran bir yeniliğe imza attı Sigma.
BF Camera: Sigma’dan Farklı Bir Bakış Biçimi
Arles 2025 Fotoğraf Festivali yalnızca görsel kültürün değil, aynı zamanda teknolojiyle düşünmenin de kutlandığı bir buluşma alanıdır. Bu yıl festivalin en çok konuşulan başlıklarından biri, Sigma’nın yeni tanıttığı “BF Camera” modeli oldu. Kompakt yapısı ve dikkat çeken görüntü kalitesiyle BF Camera, teknik sadelik ile estetik derinliği bir araya getiren bir cihaz olarak öne çıktı. Kamerayı deneyimleyen kullanıcılar arasında, hem profesyonel fotoğrafçılar hem de amatör kullanıcılar, bu yeni cihazın sunduğu olanakları heyecan verici buldu. Benim de birebir deneyimlediğim bu model, sadece teknik anlamda değil, aynı zamanda fotoğraf çekme biçimini dönüştüren içsel bir deneyim olarak kendini gösterdi. Festival boyunca birçok kişi kamerayla ilgilendi; tasarımı, görüntü işleme hızı ve düşük ışık koşullarında sunduğu performans, özellikle sokak fotoğrafçıları ve belge fotoğrafçıları tarafından övgüyle karşılandı. BF Camera, Sigma’nın “Back to Fundamentals” (Temele Dönüş) felsefesinin somut bir yansıması gibi.
Fotoğrafçıyı Merkeze Koyuyor
Kullanıcıyı karmaşık menüler ve yapay filtreler yerine, görüntünün özüyle yüzleştirmeyi hedefliyor. Bu yaklaşım, özellikle belgesel ve çağdaş sanat pratikleriyle çalışan fotoğrafçılar için, görüntü kalitesinden ödün vermeden doğrudan fotoğraf ilkeleriyle görüntünün kaydedilmesini imkanlı kılıyor. BF Camera’nın benim açımdan öne çıkan teknik özellikleri full-frame sensör, yüksek dinamik aralık ve detaylı görüntüleme, son derece hafif ve sessiz kompakt gövde tasarımı, minimal kullanıcı arayüzü ile hızlı, sezgisel kullanımı, özellikle siyah-beyaz tonlamada mükemmel kontrast üretimi, analog hissi veren manuel netleme halkası ve elektronik vizör uyumu, yüksek ISO’da mükemmel netlik, Wi-Fi entegrasyonu olarak sıralanabilir. Ve de bunların hiçbiri gövde üzerinde yer kaplamıyor. Çünkü bu cihazın tasarım mantığı, fotoğrafçıyı merkeze koymak, teknolojiyle değil bakışla övünmek. BF Camera, yalnızca “iyi çekim yapan” bir cihaz değil; fotoğrafçının görme biçimini dönüştüren bir araç. Fotoğrafın hem sezgisel hem de düşünsel bir süreç olduğunu kabul eden bir düşünme biçimiyle tasarlanmış.
Leica ve Panasonic ile Uyumlu
Sigma BF’nin kalbinde, 24.6 megapiksel BSI-CMOS full-frame sensör yatıyor. Bu sensör, düşük ışıkta bile etkileyici netlikte ve detayda görüntüler üretmenizi sağlıyor. 13 farklı yaratıcı renk profili ile (Teal & Orange, Monokrom, Sinema gibi) çekimlerinizde hızlıca estetik atmosferler yaratabilirsiniz.Ayrıca Sigma BF, herhangi bir hafıza kartı yuvası sunmuyor çünkü buna gerek duymuyor. İçine entegre edilmiş 230 GB SSD, yaklaşık 14.000 JPEG ya da 4.300 RAW dosyası depolayabiliyor. Bu da demek oluyor ki kablo ve kart karmaşasını tamamen unutabilirsiniz. Ayrıca Sigma BF, L-Mount lens desteği sayesinde sadece Sigma lenslerle değil, Leica ve Panasonic dahil olmak üzere pek çok üst düzey objektifle de kullanılabiliyor. Bu da onu hem teknik hem de estetik açıdan geniş bir kullanım alanına açıyor.
Sadece Yeni bir Model Değil, Yeni bir Hikâye
Bu kamera, fotoğrafçıyı makineyle değil, sahneyle ilişkiye geçmeye davet ediyor. Ergonomik yapısı ve analog hissi veren manuel netleme halkası, parmak ucu ile nesne arasındaki teması fiziksel bir farkındalığa dönüştürüyor. Festival alanında kamerayı deneyen pek çok kişinin gözünde aynı parıltı vardı. Görmeye yeniden başlama deneyimi olarak özetleyebilirim bu parıltıyı. Bu cümle, kameranın başarısını en iyi özetleyen ifade olsa gerek. Özetle Sigma’nın bu yıl Arles’te yarattığı etki sofistikeydi. Marka, teknik üstünlüğünü gösterişli lansmanlarla değil, anlamlı birlikteliklerle ve düşünsel katmanlarla sergiledi. Kyotographie ve Vague ile birlikte yürütülen bu iş birliği, fotoğrafın yalnızca bir görüntü değil, bir düşünce, bir hafıza, bir bakış biçimi olduğunu yeniden hatırlattı. BF Camera ise bu vizyonun somut karşılığıydı. Görsel kültürle etik ilişki kuran, ışıkla duyarlılıkla temas eden bir düşünce aygıtı. Sigma’nın Arles’te gerçekleştirdiği bu “sessiz devrim”, belki de çağımızda en çok ihtiyacımız olan şeye işaret ediyor: yavaşlamak, görmek ve tanıklık etmek. Özetle Sigma’nın BF Camera ile yaptığı şey, sadece yeni bir model üretmek değil; fotoğrafın özüne, yani ışık, zaman ve bakışa dair o ilk heyecana dönmeyi araştırmak.